30 Ağustos 2009 Pazar

Captain Corelli's Mandolin

Geçen yıl romanını okuduğum hikayenin 2001'de çekilmiş filmini nihayet izleyebildim. Roman çok güzel, filmde romana bağlı kalınmış ama tabii ki o kadar ayrıntıyı ve duyguyu filme koymayı başaramamışlar. Ayrıca neden harika kitapların filmini o kitabın yazıldığı millet çekmez anlamam. Filmi amerikalılar çekince de doğal olarak senaryoda ne amerikalı ne de ingiliz olmasına rağmen filmin çoğu ingilizce geçiyor ve kitabın bir kısmı daha böylece filme yansımıyor. Ayrıca filmi kötü yapan bir diğer unsur da başrol oyuncuları, 3ü de ( nicholas cage (yüzbaşı corelli), penelope cruz (pelagia), christian bale (mandras) ) sevdiğim oyuncular olmasına rağmen birarada pek uyumlu olmamışlar. Ancak yanlış anlaşılmasın ben filmi beğendim, bana romanı tekrar anımsattı, benden epey önce izleyen aile üyelerim beğenmemiş sanırım bu nedenler beğenmeme sebepleri olabilir. Tek tek baktığımda; Nicholas Cage'in italyan aksanlı ingilizcesi, Penelope Cruz'un baştan sona harika oyunculuğu ve Christian Bale'nin son döndüğündeki halini beğendim ben...


Doktor rolündeki John Hurt da The Oxford Murders'daki hocaymış, gene tanımadım adamı :D






29 Ağustos 2009 Cumartesi

Melinda and Melinda


Dün izlediğim Mozart and The Whale filminden Radha Mitchell'ın filmlerine bakarken bulduğum Woody Allen filmi olunca da hadi izleyelim hissi yaratan önceki filmleri gibi ilginç bulduğum ve farklı bir kurguda giden film...

"life can be a comedy or a tragedy, it all depends on how you look at it."

28 Ağustos 2009 Cuma

Son Ders

İyi olmayan şeyler olmasına rağmen(bazı oyunculuklar mesela Kaan Urgancıoğlu, o ağlarken biz gülüyorduk), çok beğendiğim ve bugün televizyonda görene kadar hiç haberim olmayan Ferhan Şensoy filmi ve tam adıyla "Son ders: Aşk ve üniversite".... Ben çok güldüm ama çok ağlayanlar da duydum :)
***spoiler***
Film Taşkışla'da geçiyor
Yaklaşık 2 yıl önce gittiğim Aşkımızın Son Durağı oyununda Ferhan Şensoy'u zayıf ve halsiz görüp üzüldüğümden olsa gerek filmde ölmesi içimi burktu...
"Şimdi kendi sorunlarinizla ugrasiyorsunuz, ileride calisirken baskalarinin sorunlariyla ugrasacaksiniz. insanlar kendi enerjileri ile cozemedikleri sorunlarini cozdurmek icin size para verecekler."
"Aşk, bir kişinin dünyanın geri kalanından daha önemli olmasıdır."
"Sadece yapamadıklarımızdan pişman oluruz."
***spoiler***


Son olarak Ferhan Şensoy sevenlerin beğeneceğini, en azından sıkılmadan izleyeceğini düşünüyorum.

Yaz biterken

Bu sene pek anlamadan geçti yaz, bir de ramazanın gelmesiyle hava soğudu sanki daha ağustos bitmeden... Nasıl geçti yaz diye düşünürken fazla yalnız kalmadığımız o nedenle çabuk geçtiğini farkettim. Haziran sonu dayımla beraber geldik, sonra dayım gitti kuzenimi de alıp geldi. Daha sonra havalar güzel gitti deniz-kum-güneş takıldım, ama o da sıktı bir süre sonra.Sonra da diğer kuzenim geldi eve neşe getirdi tekrardan. Uff yazlık yalnız hiç çekilmiyor, 4 kişiyken yalnızız birileri gelse diye yakınırken iki gündür kardeşimle tekiz bu daha fenaymış.... Neyse kuzenim burdayken teyzem süpriz yapıp geldi, sonra onlar gitti gene yalnız kalmışken dayım tekrar geldi. Sonra annem ve babam ankaraya gitti, sonra dayım gene gitti ve kardeşimle yalnızız....

Evle uğraşmak da zor işmiş gerçekten ki tek yaptığımız bahçeyle ilgilenmek ve yemek yapmak olduğu halde. Bamyaları toplarken dikenleri elime batıyor, böğürtlenlerin olmuşlarını ararken düşmemeye çalışıyorum, domates toplamak ve kuru dalları temizlemek çok eğlenceli, biberleri koparmayı pek sevmiyorum. Bahçe sulamaksa tam bir eziyet, babam gelse de kurtarsa :D Sadece sanal tarlayla uğraşmıyorum ben :) Ama ne bu tarla ya da ne de öbür tarla iş bulmamı sağlamıyor bana... :(

Mozart and The Whale (2005)

Daha önce bir kısmını izlediğim norveç filminden sonra aynı yönetmenin(Petter Nass) filmlerine baktığımda görmüştüm ve ancak izleyebildim. Romantik komedi ama pek klasik değil, otistiklerin çevresinde geçiyor. Belki bir açıdan klasik bir hikaye ama özellikle Radha Mitchell'in oyunculuğu(hah şeklinde hıçkırığı andıran gülmesi de harikaydı), müzikler ve filmin renkliliği filmi bir kaç kez izletir.

***spoiler***
Şişman otistik kadının 32 diş gülümseme haliyle "ben şu an çok mutsuzum donald!" demesi aklıma avrupa yakasında Hümeyra'nın yüzünü gerdirdiği bölümü getirdi.

Bir de başrol kadın oyuncunun kucağında tavşanı, sol elinde fırçası ve papağanı , sağ elinde ise kalemle nota yazarkenki hali var ki otizmliler ne muhteşemler dedirtiyor . Başrol erkek oyuncu ise sayılarda çok iyi, gerçi onun durumu asperger sendromuymuş...

27 Ağustos 2009 Perşembe

Yes Man

The Mask'i izlediğimden beri Jim Carrey filmlerini yakaladıkça izlerim ki bugün de Liar Liar filmine rastlayıp tekrar izledim. Sonra da akşam ( gece ama bana akşam :D ) hazır televizyon bana kalmışken ne zamandır izlemek istediğim ama evdeki herkes izlediği için bir türlü izleyemediğim Yes Man'i izledim... Komedi ama öyle çok güldüren tarzda değil. Yes Man'in mantığı güzel ve eğlenceli vakit geçirtip kendini mutlu hissetmeni sağlayan filmlerden. Ne yazık ki filmde Jim Carrey'in iyice yaşlandığı göze çarpıyor, ama mimikler hareketler hala formunda, sadece çizgiler...
Bir de izlerken aklıma gelen ilah gözüyle baktıkları konuşmacının toplantı salonunda bulunanlara "yes" dedirtişi, avon kongresindeki kadınlara "evet, yapabilirim" dedirtmelerini getirdi aklıma ve eminim bu tarz pek çok organizasyon toplantısında(seminer diye de adlandırabiliriz eğitim! barındırıyor biraz :D) da bu tarz komik görüntüler yaşanıyordur, ama oraya bilgilenmeye gelenleri bulunanları acaip gaza getiriyor doğruya doğru :D

ve filmden bir söz:
"the world's a playground. you know that when you are a kid, but somewhere along the way everyone forgets it."

26 Ağustos 2009 Çarşamba

Dark Knight

Uzun olduğu için iki yıl beklemiş ama sonunda buna engel olanlar evden gidince izleyebildiğim başrolünde ses tonu nedeniyle her filmini izlettiren ama burada Heath Ledger'in gölgesinde kalmış Christian Bale olan imdb'de 387bin küsür oyla 8.9 puanlı film... Sanki iki filmi birleştirmişsin gibiydi, bir yerde bitmesini beklerken hop birden işler değişiyor ve film devam ediyordu, etkileyici filmdi ama neden açıklayamasam da benim favori filmim olmadı. Ayrıca küçük rollerde bile tanıdık yüzler görmek hoşuma gitti...

ps: Transporter'ın Audi, Italian Job'un Mini Cooper sevdirmesi gibi bu da Lamborghini sevdiren filmdir.

25 Ağustos 2009 Salı

Dışarda iftar

Dün sabaha karşı annem ve babam Ankara'ya yola çıktılar, en büyük amcam by-pass ameliyatı olacak... Sabah 8'de bir aksilik olmazsa alınacakmış ameliyata, bu aralar çevremizde by-pass olan birkaç kişi duyduk, hepsinin de ameliyatı iyi geçmişti; ama bu sefer biraz korkuyoruz hem amcamın şeker hastalığı hem de hasta amcam olunca.... Güzel ve sorunsuz geçen bir ameliyat olmasına dualarımız...

Neyse asıl konuma gelirsem evin annesi olmayınca ve dayımın da burada son akşam yemeği olunca dedik biz 3 kafadar dışarıda yiyelim, sırayla buraya yakın restaurantlar arandı ama ya içimize sinmedi(fix menü benzeri uygulamaları hiç sevmem) ya da kapalı çıktılar... Bende ne zamandır yurttayken henüz Maslak şubesi kapanmadan yediğim Schlotzsky klasik sandviçini yemek istiyorum dedim ve bir Yeşilyurt yolu gözüktü bize... Oradaki diğer seçeneklere de bir göz attık menülere baktık ama kazanan Schlotzsky's oldu :) Bu arada Samsun'da alışveriş merkezinde iftar için yer bulma diye bir sıkıntı yok çünkü her yer bomboş ( aklıma Cevahir'in açıldığı yıl yer bulamayınca yerde yediğimiz geldi bir an :D ) Dışarıda yemek isteyenlere duyurulur :)
Biraz da Schlotzsky'sden bahsedeyim:
Büyük sandviçleri gerçekten çok büyük, çorbayla beraber bitirmeya kalkınca sağlık sorunları yaşatacak kadar..
Pizzası eskiden paket serviste istediğimizde berbattı, buradaki normaldi
Şefin salatasını istedik güzeldi ve normal boy olmasına rağmen kocamandı, büyüğünü tahmin edemiyorum
Filtre kahvesi harika ama cheese cake'ler kötü...

Biraz geç de olsa hayırlı ramazanlar

JCVD

Jan Claude Van Damme'ın otobiyografik filmi olduğunu duyup imdb notunun da 7.5 olmasıyla izlemeye başladığımız, ayrıca olayları değişik bir işleyiş tarzı olan film...

JCVD da aslen Belçikalıymış ve filmde bir rolde Bruges adında bir adam var ve Bruges Belçika'da küçük sevimli bir kasaba... Adamın adını duyunca hemen film aklıma geldi...

18 Ağustos 2009 Salı

Şair

Michael Connelly'nin 1996'da yazdığı polisiye romanı yeni bitirdim. Romanın kurgusu, anlatımı, inandırıcılığı harikaydı, acaba filmini çektiler mi çektilerse nasıl olmuştur merak etmedim değil :). Başta bana asıl ilginç gelense kitaptaki katilin cesetle beraber Edgar Allen Poe'dan dizeler bırakmasıydı...
Edgar Allen Poe'yu ilk kez nisan-mayıs ayları civarında okuduğum Poe Gölgesi adlı romanda tanımıştım, okurken zaman zaman sıkılsam da o kitap sayesinde meşhur şairi tanıma fırsatı buldum...

Şair'i okurken de okuduğum güne(14 ağustos) çok uyan dizeler vardı Annie'ye (For Annie) şiirinden:

Tanrıya şükür! O bunalım anı,
Tehlike, geçti
Ve sürüncemedeki hastalık
Bitti artık

Umarım nice 6 aylar daha bu düşüncemiz kaybolmaz....

Romanda geçen başka şiirler: Hayal Ülkesi, Göl

not: unutmadan yazayım geçen ay okuduklarım Nazım Hikmet'in (gizli bir otobiyografi özelliğindeki romanı) "Yaşamak Güzel Şey Be Kardeşim"i ile Elif Şafak'ın popüler"Aşk"ı....
Son söz: Okuduğum üç romanı da çok beğendim :)

16 Ağustos 2009 Pazar

Akşam güneşi


Oldu bitti sevmişimdir akşam güneşini, gölette üç yıl kaldığım odam batıya baktığından her güneş odanın içinde batardı belki de o yüzden hep sevdim odamı... Geçen gün de deniz kenarındayken düşündüm ne çok seviyorum akşam üzeri( Karadeniz Bölgesi'nde 4'ten sonra, Akdeniz'de 5,5 6'dan sonra) kumsalda yatıp deniz sesi eşliğinde kitap okumayı ya da yorgunsam uyuklamayı. Kum sıcak hava bunaltıcılığını kaybetmiş güneş kızartmadan yakıyor daha ne olsun :)

Tarla


Bir ayı aşkın süredir yazlıktayım ve özellikle babamda yoğun olarak bulunan bahçe merakı nedeniyle iki yıldır bahçemizde meyve ve sebzeler ile çeşitli çiçekler ve ağaç fidanları bulunmakta... Benim bahçemizde görevim gerektiğinde maydanoz, dereotu, domates, biber vb sebzeleri toplamak ve kocaman böğürtlenleri bulup yemekle sınırlı, tabii buna görev denirse :) Arada da keyif için bahçedeki çiçeklerin fotoğrafını çekiyorum can sıkıntısı ya da boşluk işte ne yaparsın :D

Sanırım gerçek hayatta önemli bir yer kaplayan bahçe nedeniyle The Sims oyununda oynarken de mutlaka kocaman bir tarla yapıyorum kendime ve aynı şekilde facebook'taki uyduruk tarla oyunu(FarmVille) ile oynuyorum bir süredir...

Kendi ekip, suladığın, emek verdiğin sebzelerin oluştuğunu görüp yemek acaip zevkli, bakalım ben ne zaman kendi gerçek tarlamı yapma isteğini bulacağım? Şimdilik sanalıyla uğraşıp hazıra konmak yeterli geliyor :D

10 Ağustos 2009 Pazartesi

Sıkılmak...

Ne göreceli bir duygudur sıkılmak

Kimisi iş yoğunluğundan sıkılıp tatil hayali kurarken, kimisi üç ay tatil nedeniyle boş durmaktan sıkılır

Kimisi aile özlemi içinde arkadaşlarından sıkılmışken, kimisi yaz okulu gibi bir bahaneyle evden uzak kalıp kendini evde sıkılmaktan kurtarır

Kimisi yurtdışında çalışmaktan çevresinde kendi milletinden az insan olmasından sıkılırken, kimisi hep kendi milletinin insanlarıyla aynı kültürde yaşamaktan sıkılır

Kimi öyle, kimi böyle ve bu böyle gider...

Şimdilik aklıma gelenler bunlar, varsa ekleyeceğin memnun eder beni :)

7 Ağustos 2009 Cuma

Güz Sancısı

Vasat, aslında filmin konu edindiği olay çok daha çarpıcı işlenebilirdi. Filmdeki dekorlar ve kostümler başarılı, hatta bazen sırf mekana, duvara, masaya, kıyafete bakarak izledim, ama yer yer de filmin çok ucuza mal edildiği belli oluyordu. Ayrıca yunan aksanlı türkçeyi anlamak da bazen zor oldu... Gene de izlediğime pişman etmedi ben film :)
**spoiler***

Ellerinde sopalarla yürüdükleri sahne bana 93 yılındaki Madımak olayını hatırlattı..
Bu da filmdeki yağmanın gerçek fotoğraflarından biri

Ayrıca film ile ilgili İlber Ortaylı'nın yazısına buradan ulaşılabilir...

6 Ağustos 2009 Perşembe

Dolunay

Tam kocaman ve kıpkırmızıyken bir yazlık klasiği olan okey oynadığımızdan, ancak bu kadar büyüklükte yakalayabildim ama gene de çok güzeldi :) Belki yarın gene dolunay olur kim bilir ?!

Bir de aklıma geldi, bu hafta izlediğim halde yazmayı unuttuğum What Happens in Vegas ve Mission: Impossible III filmleri...İlki Ashton Kutcher ve Cameron Diaz 'lı bir romantik komedi, ikincisiyse Tom Cruise'lu seri filmin üçüncüsü, böyle 1-2-3'ler birbirine karıştı biraz ama idare edin artık. Görevimiz Tehlike serisinin ilk ikisini izleyip unuttuğumu tahmin ediyorum ne de olsa belli bir yıldan önceki izlediklerimin dinlediklerimin okuduklarımın ve hatta yaptıklarımın pek kaydı yok hafızamda...

4 Ağustos 2009 Salı

Kadın Gibi Geçti (2007)

Son yarım saatinde yakaladım, ama konuyu kavramak için yeterli oldu :) Fransızcaya benzer ama ne olduğunu anlamadığım bir dilde konuşuyorlardı meğerse Norveççeymiş, kulağa hoş gelen bir dilmiş beğendim.. Film de izlediğim kadarıyla güzeldi, tekrar rastlarsam bu sefer baştan sona izlerim mutlaka... Yönetmeni Petter Næss de 2007 Hollywood Discovery ödülünü almış. Demek ki bundan sonra Hollywood filmleri de görülebilir, gerçi imdb'de bahsi geçen yeni bir filmi yok ama belli olmaz :)
Bu koyduğum da filmdeki sarı dolabın bir benzeri, filmin çoğunu izleyemediğim için anlamını anlamadığım ama başroldeki aktörün oturduğu apartmandan aşağı atınca eski sevgilisinden de kurtulmasını sağlayan dolap...

Bu arada her salı akşamı saat 10'da cnbc-e'de komedi filmleri oluyormuş, bence aklın bir köşesinde bulunması gerek, ne de olsa iyi film seçiyorlar :)

Charlotte's Web


Çocuklar için çekilip de büyüklerin de zevkle izlediği filmler arasında kolayca üst sıralara çıkabilecek bir film... Genelde film izlerken odadakiler uyumaya başlarken bu sefer tersi oldu :) Filmde çift olan kazlar(özellikle ikisinin arasındaki diyaloglar çok eğlenceliydi), iki inek, 4-5 tane kopyalanan Doly'nin benzeri bol ve güzel tüylü koyun, biraz asosyal bir at, sürekli yemek aşıran bir fare, insanın kucağına alıp sevesi gelen sevimli domuz yavrusu ve nedense anlamadığım gerçi kendilerinin de anlamadığı bir nedenden ötürü insanların korktuğu bir adet örümcek vardı. Hem hayvanlar hem doğa hem de küçük kız acaip sevimliydi... Herkese özellikle de örümceklerden ya da başka zararsız böceklerden korkanlara izlemesini şiddetle tavsiye ederim :)

3 Ağustos 2009 Pazartesi

Yıldırım

Ne zaman yağmur yağacak olsa böyle koyu mavi-grimsi bulutlar geliyor... Şehir merkezinde genelde koyu gridir bu bulutlar iç karartır keyif kaçırır ama bizimkiler harika görünmüyorlar mı?

Aslında dün "Karadeniz'in Bodrum'u" başlıklı bir yazı yazacaktım, ama birden kararan hava, delice bastıran yağmur ve üstüne bir de tahminlerimize göre evin yakınındaki telefon direğine düşen yıldırımın evde kendini göstermesiyle o yazıyı yazamadım(modem yanınca internetsiz kaldık). Evet evde yıldırımı tüm parlaklığıyla gördük, modemimiz yandı, masaüstü bilgisayar açılmıyor(güç kaynağı yandı)... Neyse acil ihtiyacımız modemi bugün aldık ve internete kavuştuk :)

Bugün 4,5 saat tek başıma kumsaldaydım ve anladım ki roman yazma becerisi olan biri bizim sahilde vakit geçirmeli... Bu kadar mı değişik insanlar gelir, yeter ki hikayeleştirmeyi becerecek biri olsun... Bana faydasıysa sıkılmamam oldu, gerçi ismini bilmediğim iş makinelerinin sürekli Taflan tarafına, kepçelerin de sürekli Altınkum tarafına gitmesi biraz keyfimi kaçırdı ama napalım iki tarafında da inşaat var kumsalımızın dayanacağız artık :) Anlayamadığım onlarca makinayı gittiği yerde ne yapıyorlar acaba...

Bir de bahsetmek istediğim Kylie Minouge Londra konseri vardı, televizyonda izleyip bayıldığım. Her iki şarkı da bir hem herkes kostüm değiştiriyordu ve hem de muhteşem ışıklı ve ekranlı sahnenin görünüşü değişiyordu, orada olmak istedim. Sonra kardeşimin dediğine göre Londra konserleri hep farklı olurmuş, bir gün gitmek gerek bir Londra konserine demek ki :)

Bu arada farkettim dolunaya az kaldı bu sefer değerlendirsem ya da en azından fotoğrafını çeksem güzel olur şöyle deniz üstüne ışığını yansımış yakalarsam :)

edit: bilgisayarın sadece güç kaynağı değil anakartı da yanmış :(