23 Nisan 2010 Cuma

Büyükada

Dün 23 Nisan'da Büyükada'nın tepesindeki Aya Yorgi kilisesine gitme geleneği olduğunu öğrendim ve hava da harika olunca gitmeye karar verdik. Açıkcası gitmeden önce sadece normal zamandan farklı olarak yere ip bırakarak kiliseye çıkacağımızı ve geleneksel şekilde mum yakıp aşağı ineceğimizi düşünüyordum. Gerçi Aya Yorgi'ye yıllar yıllar önce ben daha çok küçükken yorgun bitkin bir kez çıkmıştım :)

Ada'ya gitmek için bir gün önceden internetten seferlere baktım, ama sonradan sabah sahile yürüyüşe inen dayım ve kuzenimden aynı anda 3 motorun büyükadaya kalktığını öğrendim, yani motor-vapur bekleme gibi bir problemimiz olmayacaktı :) Biz binerkende (1 gibi) motorlar 10dk'da bir kalkıyordu...Böyle yoğun yolcu taşımasının sonunda ada ne haldedir tahmin edilebilir, ama ben bu kadarını beklemiyordum açıkcası. Faytonda neredeyse iskeleye uzanan bir kuyruk, dondurmacılarda ise onlarca kişinin beklediği kuyruklar vardı. Hava sıcaklığından olsa gerek waffle'a rağbet azdı bizde ona ilgi gösterdik, ama uyarmamıza rağmen malzemeden kıstılar(talep o kadar yüksekti ki, umurlarında değildi iyi hizmet). Fayton kuyruğunu görünce yukarı yürümek zorunda olacağımıza karar verdik ve yürümeye başladık, arada denizden esen yoğun motor trafiğinin sonucu ağır mazot kokusu ve atların yaydıkları kokularını saymazsak uzun fakat güzel bir yürüyüşten sonra bir miktar yolu da boş bulduğumuz faytonla gittikten sonra adanın yukarısındaki meydana ulaştık. İşte asıl olay burada başlıyor, önümüzde 200 metrelik dik ve silme insan dolu bir yokuş....

Bu ipler de neyin nesi diyor insan ağaca dolanmış oradan yokuşu tırmanan ipleri görünce. Orada bir teyze makara ipler satıyor elinde üç renk kalmış kırmızı, yeşil, beyaz.... Bize kırmızı veriyor her türlü olumlu şeyi sıralıyor bunları sağlar diyor, peki diyip alıyoruz makaraları elimize. Makarayı aşağıdan ağaca bağlayıp yukarı kadar makaradan serbest bıraka bıraka kiliseye çıkıyorsun, sonra da dileğin gerçek oluyormuş; ama bizim ip hemen bitti napalım oracıkta bırakıyoruz makaramızı. Zaten zor oluyor hem iplere dolanmadan yürümek hem de makaradan ip bırakmak. Daha yukarılarda teyzeler de şeker dağıtıyorlardı, meğerse dilekleri gerçek olmuş diğerlerininki de gerçek olsun diye yapıyorlarmış bunu :) Nasıl bir inanç nasıl bir azim görmeden anlaması güç. Meğerse sabah dokuzdan beri böyle yoğunluk varmış.En sonunda kiliseye ulaşıyoruz ve bu seferki kuyruğa içeri girebilmek için mecburen giriyoruz. İtiş kakış bağırış şeklinde güneş altında yarım saat civarı beklemeyle kiliseye giriyoruz, mumları dikiyoruz. Gene teyzeler var şeker dağıtan bir de getirdikleri kağıtlara bir şeyler yazan, meğerse bir de dilek kutusu varmış kağıda dileklerini yazıp kilise duvarlarına sürüp kutuya atılıyor dilekler. Bir de 10 kuruşları duvarlara camlara sürüp çerçevelere diziyorlardı onu çözemedim, ama papazı çok kızdırdırlar, tüm paraları yere attp bağırdı kadın yoğun topluluğa...
Sonunda kiliseden çıkıyoruz, balkon gibi bir yere orada fotoğraflar çekiliyor, tam kiliseye ait alandan çıkarken duvara sıkıştırılmış şekerleri görüyoruz. Oradan çıktığımızda ise kilise çevresindeki duvarlarda mumlar ve şekerler var. Bir de ağaçlara çaput bağlanmıştı, Meryem Ana Kilisesi misali. Yani dilek dilemek için akla gelen gelmeyen her şey yapılıyordu 23 Nisan'da adada. İlginç bir 23 Nisan'dı benim için ne meclisin kuruluşu yıldönümüyle-ulusal egemenliğimizi kazanmamızla ilgili bir şey izledim ne de çocuk bayramıyla ilgili, ülkeden koptum şehirden koptum sadece adadaydım kayıptım sanki...
Türk Bayrağı hariç, fotoğraflar benim eserim ve tabii ki o gün adada olanların :)

1 yorum:

Phantom of the Cinema dedi ki...

bu kadar insanın 23 Nisan'da Adaya o kiliseye gitmesine anlam veremedim. Gerçekten ilginçmiş.