29 Aralık 2011 Perşembe

A Torinói ló (2011)

Bir süredir Gürcistan, Tiflis'te yaşıyorum, buranın sinemaları ile ilgili ilk duyduğum tüm filmlerin Rusça seslendirme ile sinemada gösterildiğiydi, aylarca sinemada film izleyemeyeceğimi düşünüp üzülmüştüm; tam geçen bir ayda sinemayı özlemiştim ki 6-11 Aralık arasında Tiflis film Festivali olduğunu ve filmlerin İngilizce haliyle, ya da İngilizce altyazı ile gösterildiği öğrenip mutlu oldum. Pek fazla araştırmadan gittiğimiz ilk film Torino Atı idi, "The Turin Horse" adıyla gösterime giren film, adından dolayı Torino ile ilgilidir, güzeldir diye düşündüm peşimden sürükledim arkadaşlarımı:)
IKSV film festivalinde de gösterilmiş filmin konusu ise şöyle:
"Alman düşünür Friedrich Nietzsche’nin 1889’da Torino’da kırbaçlanan bir atı boynuna sarılarak kurtarmaya çabalamasıyla başlıyor. Bu mücadelesi Nietzsche’yi öldüğü güne kadar yatağa bağlayacak, dilsiz bırakacak, çaresi bulunmayan bir akıl hastalığına götürecektir. Ancak filmin kahramanı, çiftçi sahibine ayak uydurmaya çalışan yaşlı attır." Filmin yönetmeni filmi Nietzche ile nasıl ilişkilendirdiğini, "Nietzsche'ye ne olduğunu hepimiz biliyoruz bizim asıl merak etttiğimiz arabacıya ve ata ne olduğu." şeklinde açıklamış.
Hayatımda izlediğim en yavaş filmlerden biri olup, hiçbir şey olmayıp çok şey anlatan bu nedenle düşüncesiz bir kafayla dayanılabilecek yoksa sinirden ağlatabilecek, sıkıntıdan uyutabilecek, oturmaktan üşütebilecek(paltosunu gözüne kadar çekip izleyen vardı) garip bir film. Mesela hiçbir şey yapmak istemeyip, kimseyi görmek istenmediğinde izlenecek bir film, biraz depresyon filmi ya da depresyona sokabilecek bir film.

146 dk'lık siyah beyaz olan filmde başrolde baba-kız ve bir at var, toplamda 2-3 kere de başka insanlar filme giriyor, ve sadece ya da koskoca 6 gün izliyoruz. Doğru dürüst ilginç hiçbir şeyin olmadığı bir yerde geçen film, nedense görüntü anlamında insanı bunaltmıyor ve aksine huzur veriyor, ama sinemada kocaman ekranda olmasa ne kadar dayanılır bilmiyorum. Bir de filmi izlerken son günde her şey çözülüyor şeklindeki laflara kanıp son günü merakla beklemeyin benden tavsiye ;).

11 Aralık 2011 Pazar

Crazy Love (1987)

Charles Bukowski'nin hikayelerinden derlenmiş Belçika yapımı filmi birkaç yıl önce yanlışlıkla bilgisayara yüklemişim izlemeye ancak sıra geldi :)
Filmin ilk kısmında 12 yaşındayken filmlerdeki bir aşk hayali kuran çocuğun, gerçeklerle karşılaşmasını...  İkinci kısmında lise hayatını sivilcelerle kaplı bir yüzle geçirerek çirkinliği yüzünden sürekli reddedilişini... Ve finalde yaşlanmış ve sürekli içen haliyle karşımıza çıkan Harry için önce liseden sonraki tüm hayatını istediğini yaparak yaşadığını düşünürken, aslında tüm hayatı boyunca hiç mutlu olmadığını anlıyoruz. Hatta filmin sonlarına doğru, Harry'nin söyledikleri ve yaptığı trajikomik düğün sonucu nasıl bir hayat geçirdiği izleyicinin gözüne gözüne sokuluyor.
Özellikle Bukowski severler tarafından filmin beğenileceğini düşünüyorum, onu tanımayanlarsa filmi nasıl bulur hiçbir fikrim yok; ama 86 dk ayırarak bir şey kaybedeceklerini sanmıyorum :)