30 Kasım 2009 Pazartesi

Abre los ojos

İspanya'ya gidicem biraz fikrim olsun diye ispanyolca film listesi yapmıştım babamdan da istemiştim indirsin 2008 yazında izlerim diye, ama erasmustan vazgeçince filmler kaydedildiği DVD ile beraber kayboldu. Sonradan nasıl olduysa bu film tekrar inmiş ve ben de evden getirdim :)

Neyse izlemeyi beklerken biraz ekşiden neymiş diye baktığımda Tom Cruise'lu Vanilla Sky'ın bu filmin sonradan çekilmiş Hollywood versiyonu olduğunu öğrendim, filmi izlerken de hatırladım ki Vanilla Sky'ı izlerken içim daralmıştı ve sonunu uyuklayarak getirmiştim o yüzden ne olduğunu hatırlamadan izledim, tabii bu iyi bir şey oldu merakla sonunu bekletti...
Harika kadın oyuncu Penelope Cruz ve sevimli yakışıklı Eduardo Noriega (başka filmlerini de görmek lazım sanki) ile bir noktada filmin birazcık merak uyandırması filmden kopmamı önledi... Mutlaka izlenmeli listesinde bulmuştum, bence o listelik değil çünkü konu nedeniyle içimi bunalttı; ama iyinin kötüsü bir film, izlemek görmek güzel...

29 Kasım 2009 Pazar

A Beautiful Mind

Tekrar izlediğimde ilgimi çeken noktalar

"Dersler ancak kafa bulandırır. Gerçek yaratıcılık ihtimalini yok eder."

John Nash'in hoca olarak girdiği bir derste ise "Şahsen, bu dersin sizin için zaman kaybı olduğunu düşünüyorum. Daha kötüsü benim için de öyle." demesi ve peşine sınıfın sıcak olma probleminin çözülmesiyle durumu her problemin birden fazla çözümü vardıra bağlaması....

Filmde ''Rekabet durumunda, kişisel hırslar ortak çıkarlara hizmet eder.'' şeklinde olan Adam Smith teorisinin yanlışlığını kendine kız arkadaş bulma çabası sayesinde kanıtlayarak tezini tamamlıyor, yani bilimi de faydasına kullandığını gösteriyor.

Anlamadığım evlenirlerken neden arabanın arkasına "alfa.beta+beta.alfa-->love" yazdılar?

"Onlar benim geçmişim,insan geçmişinden kaçamaz,hep onunla birlikte yaşar"

Yıllar önce izlediğim halde hala bebeğin küvette boğulması sahnesini hatırlamam (çoğu olayı unutmuşum)

Bir de filmde gazete ve dergilerdeki haberleri toplayıp oradan kendince şifreler çözmesi, Poe Gölgesi romanında ölümü çözmek için gazetelerdeki ilanları incelemelerini getirdi aklıma....

Aklıma takıldı neden matematik kullanırken hep aynı semboleri ( ksi, mü,epsilon, teta,fi....) kullanıyoruz?

Olayların nasıl gideceğini az çok hatırlayarak bir filmi izlemek güzel oluyormuş,bir de izleyen diğerleri bilmiyorsa :)

28 Kasım 2009 Cumartesi

Coraline



Yeni bir eve taşınan maceraperast karakter Coraline'nın annesi ve babası çok meşguldür ve kızlarıyla pek ilgilenmezler. Böyle olunca Coraline hayalindeki anne ve babasının olduğu renkli yeni dünyasını bulur ve olaylar gelişir...
Konu buydu, ilginç bir yanı yok ama kullanılan animasyon ve karakterlerin görünüşü değişikti, hatta izleyince bunların küçük oyuncaklarından olmalı bir kenarda diye düşündüm :) Küçükken her sevdiğim karakteri nasıl oluyorsa çocuk menüsünde verirlerdi, galiba artık animasyon filmlerin hızına yetişememeye başladılar ya da oyuncağını yapıp daha büyük karlar etmeyi mantıklı buldular :) Oyuncak sektörü ne büyük bir gelir kaynağı sonu yok, çocuk istiyorum dedi mi bir şekilde mutlaka alınıyor, yaşasın çocuk olmak ;)











Confessions of a Shopaholic

Epeydir merak ediyordum, filmin adında alışverişkolik geçince dedim herhalde bir sürü güzel kıyafet-ayakkabı görüp alışveriş yapasım gelecek, ama öyle olmadı. Hiç de Devil Wears Prada tarzı bir film çıkmadı. İzledikten sonra da aklımda kalan ise; kıza bak salaklık yaparak işe giriyor, işinin alanında birden çok tanınıyor ve her yaptığı salaklıkla takdir görüyor bir de üstüne patronunu sevgili yapıyor oldu. Filmdeki en sevdiğim replik ise :

"When I shop, the world gets better, and the world is better, but then it's not, and I need to do it again."

Gerçekten benim de evde canım sıkılınca bir şeyler almak ya da en azından markete gidip dolaşmak eğlenmemi yani bir taraftan bakınca dünyanın güzelleşmesini sağlıyor. Bilmiyorum bu bir hastalık mı ama başka hastalıkları önlediği kesin :)
Hatta geçen gün tekrardan farkettim yeni bir şey aldığımda onun türevi başka şeylere daha çok bakıyorum gene alıyorum; bunu farketmemi sağlayan ise aldığım gül reçeli, şu yeni yeni her tarafa açmaya başladıkları çeşitli gül türevi ürünlerin satıldığı yerden aldım, çok güzel :) Son 2 haftadır aldığım 4. çeşit reçel oldu bu, neyse ben alışverişkolik değilim bu sadece benim terapim :p Yoksa kendimi mi kandırıyorum :) :S

19 Kasım 2009 Perşembe

86/86 Cumhuriyet Sergisi

İstiklal'in girişinde önceden hiç dikkatimi çekmemiş yapı, 1732 yılında şehrin su ihtiyacını karşılamak için yapılmış "su maksem"i, 20 Aralık 2008'de Taksim Cumhuriyet Sanat Galerisi'ne dönüştürülmüş. 28 Ekim-28 Kasım tarihleri arasında da Cumhuriyet sergisi açmışlar. Serginin açıldığı yer burger'ın tam karşısı, beklemek için ideal, boş boş dikilmek yerine sergide dolaşarak bekleyebilir taksime gelenler :) Bu maksem sadece Beyoğlu çevresinin değil, Maslak-Derbent, Şişli hatta Yeniköy'in su ihtiyacını sağlıyormuş... Orada çektiğim bazı tablo ve heykellerin de fotoğraflarını ekleyeyim dedim, eserlerin çoğunun cumhuriyetle ilgisi yok gibi duruyordu ama sergiyi gezmek güzeldi, sürekli orayı açık ve güncel tutarlarsa burgerda boş beklemekten kurtuluruz :)








Sergide 65 yaşın üzerinde olduğunu tahmin ettiğim bir amcayla biraz sohbet ettik, bana yanında taşıdığı fotokobi kağıtlardan 2 tane verdi üzerinde çeşitli sözlerin yazdığı... Bir tanesi Yavuz Sultan Selim'in "Biz gönülleri toplu bulundurmak için perişan oluyoruz" sözüydü, sonra bakar eklerim belki gene :)

9 Kasım 2009 Pazartesi

İlk yolculardan olmak...

Bu sabah açılmış, gerçi açılmak kelimesi tam oturmuyor, muşambası sökülmemiş koltuklar ve silinmemiş granit yüzeyleri ve bir türlü düzene sokamadıkları inen uçaklarıyla. Burası Sabiha Gökçen Havalimanı'nın yeni yapılan terminali, öğlen 12'de içinde olduğum....

Zaten yurtdışından geç geldiği için 1 saat 40 dk sonra kalkış yapan uçak (Sun express) nedeniyle yorgun ve gerginiz, bizi bu yeni binaya indiriyorlar: Yan taraf komple cam, manzara apron, yürüyen bandlar var, tozlu ama silinince parlayacak granitler görüyoruz ve içerisi yeni kokuyor, yürüyoruz önümüzdekileri takip ederek... Biz diyorum çünkü uçakta yanımda oturan bayan, 4 aylık oğlu Arda ve 4 yaşındaki kızı Feyza beraber hareket ediyoruz ve yarım saat yürüyerek "pasaport kontrol" noktasındaki bizim uçağın yolcularının polis tarafından durdurulmuş kalabalığına ulaşıyoruz. Yürürken pek çok yaşlı görüyoruz, hatta koltuk değneğiyle yürüyeni bile var herhangi bir yardım söz konusu değil. Yolcu-polis tartışması siz buraya nasıl geldiniz çevresinde geziniyor, sanki o kadar insan gizlice girmiş oraya bir de yolcuyu azarlıyorlar. Sonra yaklaşık 10-15 dk bizi ne yapacaklarını düşünüyorlar çünkü oradan geçmemiz yasak! Çözüm bulunuyor üzerlerinde "Çelebi" yazan bir kaç tane görevli eşliğinde bizi garip yollardan üst kata çıkarıyorlar burası dış hatlarda uçacakların cafe ve free-shop'larının olduğu kısım, insanların şaşkın bakışları arasında bir uçak dolusu yolcu yolumuza ters yönde devam ediyoruz ve iç hatlara ulaşıyoruz.

Benim bavulum yok fakat yanımdakilerin tek başına hareket edecek hali yok, 4 yaşındaki Feyza yorgunluktan sürekli geride kalıyordu, hatta bavullara giderken bir ara bizi kaçırdı yanlış yola gidiyordu o arada annesi de dalmış ben bekleyip çağırıyorum burdayız diye. Bagajların geleceği bölümdeyiz, koyacak araba da bulamadık; çünkü yeterli sayıda yok, erken gelenler kapmış. Hatta bavulların geleceği yerde iki uçağın daha yolcusu var ve ortada hiç bavul yok. Sonra yanılmıyorsam Erzurum bavulları geliyor, bavul koyacak araba da hala gelmedi. Artık eve gitmeyi düşünüyorum uykusuz, yorgun ve açım, pek halim kalmamış, Son kez araba soruyorum "çelebi"lere, bana değil güvenliğe söyleyin diyor. Ben de artık gideyim, güvenliğe söyleyeceğim sizinle ilgilensinler diyerek onları bırakıp güvenliğe gidip durumu anlatıyorum umarım fazla bekletmeden bir araba götürmüşlerdir bayana diye düşünerek...

İşte böyle! Müjde Sabiha Gökçenin yeni terminali açıldı! Çelebi de yer hizmetlerini aldı! Sunexpress de ilk uçuşu gerçekleştirdi!

8 Kasım 2009 Pazar

The Black Balloon

Mozart and The Balina'dan sonra içinde otistik genç barındıran bir filmi daha o kadar çok olmasa da sevdim, bunda sanıyorum ki otizmi daha doğru yansıtıyor öbüründe hastalığı genelde olumlu gösteriyordu... Film otistik çocuğa ve kardeşe sahip olmanın dramını yoğun şekilde işliyor, mesela doğuma gün sayan annenin eğilip oğlunun pislettiği halıyı silmek zorunda kalıyor, ya da sağlıklı kardeşin doğum gününde yaşadıkları... Son olarak 2008 Avustralya yapımı, sıcak, samimi, içten bir film beğendim :)

Ekşideki yorum kısa ve öz olmuş
"yer yer charlie'nin ve ailesinin içinde bulunduğu zor durumda ciddi anlamda kendinizi kötü hissettiğimiz ama çoğunlukla keyifli, dramla komediyi iyi harmanlamış, duygu sömürüsüne pek meyil etmemiş eli yüzü düzgün bir film"

Bundan önce Palermo Shooting adlı filmi izleyecektik teknik sorundan dolayı kaldı, izlediğim kadarıyla ilginç görünüyordu...

7 Kasım 2009 Cumartesi

The Proposal


Sandra Bullock'lu romantik komedi, klişe dolu ama güzel :)

Peşine 20 dk'sından sonra uyuduğum Bruce Willis'in Surrogates filmi izlenmeye çalışılır :D

6 Kasım 2009 Cuma

Public Enemies


Vizyona girdiğinden beri izlemek isteyip izleyemediğim popüler başrolünde Johnny Depp olan, ama benim izlemek isteme sebebim Cristian Bale'nin oynaması olan film....

Gerçi filmi izleten Johnny Depp'in müthiş oyunculuğu oldu, Bale sönüktü. Zaten "The Machinist"ten sonra gittikçe daha az beğendim adamın oynadığı filmleri, ki "The Dark Knight" da bunlara dahil.


****spoiler****
Banka soyup soydukları para bitene kadar gezip tozan, bitince gene banka soyan lüks içinde yaşayıp kötü şekilde yok olan bir grubun "soysuzlar çetesi"nin hikayesi
****

5 Kasım 2009 Perşembe

Çeşitli

Baktım ki bloga yazı yazasım gelmiyor hiç, aklıma geleni facebook'ta iletilere ya da notlar bölümüne yazıyorum ya da bazen internetsizsem kağıda....

Şimdi bari fb ve ff 'den daha kalıcı olsun diye buraya toparlayayım ordakileri dedim...

23 Ekim'de Yılmaz Özdil'in yazısıyla Mümtaz'er Türköne 21 Ekim Akşam gazetesindeki röportajda "'Osmanlı gibi büyük düşünülmesini öneriyorum. Yani Apo'ya paşa rütbesi verilebilir. Osmanlı mantığıyla yaklaşırsanız, Bodrum Türkbükü'ne gönderilmesini öneriyorum'" dediğini öğrenmişim..!

24 Ekim günü 25 ve 26 Ekim'de doğan arkadaşlarımızın doğum günlerini kutlamışız, 25 Ekim'de "Mobile and Personal Communication Systems" dersinin projesi için öneri yazısı hazırlamışız... 27 Ekim kardeşimin doğumgünü için sabah uzaktan mesajla akşam da konuşarak kutlamışım, ne çok doğan var bu aralar :)

Sonra havaların 28-29  dereceye ulaştığı haftasonundan sonra havaların soğumasıyla beraber domuz gribi vakaları artmaya başladı, hatta hangi gündü hatırlamıyorum gazetenin çoğu domuz gribiyle dolu olup yeter artık dedirtti. Sonra bir yazı gördüm C vitamini ve sık sık el yıkamayla 5 yıldır grip olmuyorum diye, ne güzel dedim, yazının tamamı burda...

29 Ekim Cumhuriyetimizin kuruluş kutlamaları tüm Türkiye'de... Belki en yoğununun yaşandığı İstanbul'dayım, ama biraz da grip korkusundan olsa gerek evde camdan bando seslerini dinlemekle ve televizyondan izlemekle sınırlı kalıyor. Böyle olunca da bu sene o coşkuya pek kapılamıyorum, seneye fener alayına katılmak, bir ağızdan marşlar söylemek ve boğazdaki havai fişek gösterilerini izlemek üzere diyorum...

30 Ekim'de bu sene 20.si düzenlenen Efes Pilsen Blues Festival'e gidiyorum ilk kez, sırasıyla Ray Schinnery, Terry Evans and Band, Shemekia Copeland çıkıyor. Tek ilginç gelen insanların başta umursamaması ve konsere yemek yemeye gelmiş gibi dışardaki standlarda durup sandviçlerden yemeleriyle konsere geç teşrif etmeleriydi. Festivalse güzeldi ama inanılmaz, gene gitmeliyim, keşke bitmese duygularını getirmedi bana. Nedense çok umutlu gittiğim konserler genelde böyle oluyor, yanılmıyorsam üç yıl önce gittiğim Goran Bregoviç konseri de aynı hisleri vermişti... 31 Ekim'de de asıl günü 2 Kasım olan doğum gününü kutlamak üzere solistli, dansözlü  bir fasıla gittik, baya eğlendik iyi ki doğum günlerini kutluyoruz dedirtti bu peşpeşe doğum günleri :).. Ayrıca 31 Ekim'in cadılar bayramı olması sebebiyle, o günden sonra değişik ülkelerden cadılar bayramı fotoğrafları (geçen seneki kadar yoğun olmasa da) albüm albüm paylaşıldı fb'ta...

Back to reality....

Şu günlerde en popüler konulardan biri de GDO yani Genetiği Değiştirilmiş Organizmalar... Bu konuda yazılan Melih Aşık, Yılmaz Özdil yazıları... Gerçi bugünkü gazetelerde tarım bakanının açıklamaları çıkan yasanın halkı korumak için olduğu yönündeydi, göreceğiz...

Sanıyorum ki Türk milletine yılbaşı hediyesi olarak doğalgaza %70 zam yapılması düşünülmüş, o kadar olmasa da yeni zamları göreceğimizi hissedebiliyoruz kış gelirken...

Dün beğendiğim bazı yazılar da şöyle 

Güneri Cıvaoğlu'ndan... Domuz gribine karşı “3 emir”

1- Catch it (Virüsü yakala) Hapşırırken ya da burun temizlerken, kâğıt peçete dar açılı kullanılacak ve hemen kapatılacak. Böylece virüs yakalanmış oluyor.
2-Beat it (Kâğıdı buruşturuyorsunuz ve virüsü yeniyorsunuz.)
3- Kill it (Çöp kutusuna atarak onu öldür.) Havlu değil, kâğıt mendil kullanmak çok önemli.
El yıkadıktan sonra da öyle.

GD O ve diğerleri

Güncel seçme konulardan

Günü Burak Kut ile Britney Spears'ın geri dönüşünü simgeleyen klip'le bitirdik dün ben de yazıyı bitireyim öyle...