28 Haziran 2010 Pazartesi

Little Miss Sunshine (2006)

İşi, kaybeden olma kazanan ol diye öğütler vermek olan bir baba(Greg Kinnear). Yaşlandım ama ruhum genç tarzında gibi görünen ama aslında torunlarına tecrübeleri gereği gerçek öğütler veren bir dede(Alan Arkin). Psikopat gibi görünen, herkesten nefret eden evin ergen delikanlısı ve güzellik yarışması kazanma hayali içinde sevimli tombiş kız(Abigail Breslin) filmin en ilginç karakterleri. Bir de unutmadan The Black Balloon'da anneyi canlandıran Toni Collette burada da evin annesi rolünde, ayrıca komedi filmlerinden yüzü aşina Steve Carell ise intihardan kılpayı kurtulmuş eşcinsel dayı rolünde...

Film 2007'de iki Oscar almış ( En İyi Yardımcı Erkek Oyuncu-dedeye ve En İyi Özgün Senaryo dallarında),iki de adaylığı var( En İyi Film ve En İyi Yardımcı Kadın Oyuncu-peşine tüm ailesini takıp Kaliforniya'ya güzellik yarışmasına giden harika rol yapan küçük kız Abigail Breslin). Ayrıca imdb'nin en iyi 250 film listesinde 232., ancak tüm bu süslü etiketlere rağmen bence eğlenceli ama çerezlik bir film.

****Buradan sonrası filmle ilgili bilgi içerir****
Benim favori sahnem, finalde babanın kızını sahneden indirmeye gitmesinden sonra tüm ailenin sahneye çıkıp dansetmeye başladığı kısımdı. Filmin sonuna kadar filmin en komiği, çılgın dedenin aslında ölmediği- mesela aldıklarından dolayı kalbi yavaşladığı için öldü sanıldığı- ve çıkıp geleceği umudunu taşıdım, ama ne yazık ki mutlu ama mutsuz bir sonla bitiyor bu trajikomedi...

24 Haziran 2010 Perşembe

Blog'tan uzaklaşmak

Epey zamandır(son 2 ayda 8 gönderi olmuş, nerdee her gün yazdığım günler) bloga yazamıyorum, belki 2 aydır kursa gittiğimden eve geç gelip film izleyemediğimden, belki yazasım gelmediğinden (ki yazmadıkça da epey zor başladığım yazma işlemi zaten köreliyor, yabancı dilin kullanılmayınca unutulması gibi bende bu durum ). Gerçek sebebini bilmiyorum, belki de sıkıldım :)

Bugün 2 sene boyunca her bölümünü izlediğim tek yerli dizi olan Aşk-ı Memnu finalini yaptı(gerçi ben gene son yarım saate yetiştim), ve son günlerde de yabancı dizilerimi de neredeyse bitirdim (birkaç bölüm Heroes, 2 bölüm de HIMYM kaldı). Aslında Dr. House'a başlanabilir, ama dizi izlemek yerine kitap okumaya başlasam -yerli yapım bir sit-com'daki Abiye adlı karakterin deyimiyle- mi-kem-mel olacak. Facebook'taki zararlı alışkanlığım farmville'den oldukça uzaklaştım, restaurant city'yi bıraktım, ama hala face birazcık vaktimi alıyor oyalanasım olunca :).

Neyse bu kadar yazabilmem bile mucize gibi geldi bana, tekrar yazana kadar esen kalın ;)

ps: En önemli noktayı eklemeyi unutmuşum, ip'lere gelen engel sonucu google ve ona bağlantı olan sitelerin(ve blogların) açılmaması interneti iyice kabus haline soktu, "gugıl"sız internetin tadı yokmuş farkına vardım, eskiye dönüp yahoo search kullanayım dedim ama öyle alışmışım ki google'a arama yapasım bile gelmedi, en azından güzel ama dertli ülkemin interneti düzelsin...

1 Haziran 2010 Salı

The Holiday (2006)

Erkekler yüzünden varolan hayatlarında üzülüp, biri hüngür hüngür ağlarken diğeri ağlamaya çalışan iki kadının evlerini, arabalarını ve bunu gibi her şeylerini değiştirmeleri ile hikaye başlıyor. Bu "home exchange" olayını daha önce duymuştum, onlar çocuklarını da değiştiriyorlar sadece karı-koca taşınıyorlardı, böylece çocuklar başka dil öğrenmiş oluyordu :)
Neyse gene filme dönersem, kadınlardan biri günlük güneşlik Los Angeles'ta, havuzlu-bahçeli, hayallerin evi kıvamında bir eve sahipken, diğeri İngiltere'nin karlı bir kış mevsimi geçiren küçük bir köyünde, masaldan fırlamışcasına sevimli, kendine has dekorasyonu olan minik, ama kocaman bir arazide kurulu eve sahip. Ev değiş tokuşuna karar verildikten sonra eğlence başlıyor, acaip keyifli bir romantik komedi...Cameron Diaz'ın kabus gibi olan ağlamaya çalışma sahneleri ile Kate Winslet'in adamdan ayrılması sırasındaki konuşma sahnesini dışarda bırakırsam(bunlar yapmacık geldi), başrol iki kadın oyuncu, Jude Law ve küçük kızlar çok başarılıydı. Filmin finali ise basit ve yapmacık geldi. Ancak, bunların dışında filmden inanılmaz keyif aldım, eğlencelik film arayana şiddetle tavsiye edilir. Bir de yönetmen Nancy Meyers'ın güzel romantik komediler çektiğine karar verilir :).