22 Kasım 2011 Salı

Melancholia (2011)


Danimarkalı yönetmen Lars von Trier'ın yazıp yönettiği film, iki parça halinde...

Filmin tamamı 18 delikli golf sahası, uçsuz bucaksız bahçesi, hatta nehri olan bir arazideki kocaman bir evde geçiyor ve iki kız kardeşin "sen mutluysan ben de mutluyum" cümlesi altında birbirine bağlılığını anlatıyor.

Başında "The Tree of Life"ın neredeyse tamamında hakim olan belgeselimsi bir kısım olunca kısa süreliğine korkutan, ama ruh hali melankoliye uygun olunca ve o kısımdaki müzikle görüntüler harika uyunca, daha başından kendini sevdiren bir film.

Parçanın ilki küçük kızkardeş Justine(Kirsten Dunst)'in kendi düğün yemeğindeki melankolikliği, ikincisi ise ablası Claire(Charlotte Gainsbourg)'in Melankoli adlı gezegenin dünyaya çarpma ihtimaliyle yaşadığı melankoliyi gösteriyor.

Ayrıca filmdeki görüntüler de çok güzel, projeksiyonu olan ve almayı düşünen arkadaşlarımın daha da keyifle izleyeceği garanti :)

Filmde Dunst dışında tanıdık yüzlerden biri Claire'i oynayan Gainsbourg, oynadığı ve benim daha önce izlediğim filmler için işte link, Kızların babası rolündeki John Hurt için ise link burda.

20 Kasım 2011 Pazar

Crazy, Stupid, Love. (2011)


Hayatının ilk aşkıyla lisede tanışıp evlenen Cal (Steve Carrel), beraberliklerinin 20 küsür yılında eşi Emily (Julianne Moore) tarafından aldatıldığını öğrenir ve çift boşanmaya karar verir. Aldatılmış olmanın bunalımından çıkması, Cal'ı barda farkeden kadın avcısı Jacob(Ryan Gosling) sayesinde olacaktır. Filmin bir kısmında yeni görünüşü ve kadın tavlama eğitimi!nin ardından yeni baştan yaratılan Cal'ı izliyoruz. Ancak sonradan farkedilir ki Cal'ı değiştirirken Jacob da değişmiştir.

Filmin sonunda ayrı ayrı hikayelerin birleştiği, orta yaştakilerin bayılacağı, biz gençlerin de eğlenceli bulacağı bir romantik komedi izliyoruz.

Filmle ilgili, beğendiğim ancak spoiler içerikli ekşi enrty'si için tık :)

Not: Bu arada facebook uyarıp duruyor, yeni bir şeyler yapıyorlarmış ayın 22'sinden sonra blogdaki gönderileri facebook üzerinden yayınlamayacakmış, ama üzerinde çalışacaklarmış -mış -mış -mış... Neyse işte uzun lafın kısası buraya ne yazdığımı merak eden o tarihten sonra açıp siteden bakabilir.

10 Kasım 2011 Perşembe

The Hangover Part II (2011)

Hangover'ın bu ikinci filminde, ilkinde dişini kaybeden dişçi düğünü için arkadaşlarını Tayland'a davet eder. Uçuk arkadaşların bu sefer düzenledikleri bekarlığa veda gecesi ise, Bangkok sokaklarındaki trajikomik olaylarla dolu.

Birinci filmi ilk izleyişimde hiç beğenmemişken, ikincisinde biraz beğenmiştim, bunda ise eğlendim. İzleme moduna girildiğinde ve espriler kaçırılmadığında eğlendiren bir film.

Not: Bu arada facebook uyarıp duruyor, yeni bir şeyler yapıyorlarmış ayın 22'sinden sonra blogdaki gönderileri facebook üzerinden yayınlamayacakmış, ama üzerinde çalışacaklarmış -mış -mış -mış... Neyse işte uzun lafın kısası buraya ne yazdığımı merak eden o tarihten sonra açıp siteden bakabilir.

Joyeux Noël (2005)

Christian Carion'un çektiği Fransa'dan Oscar adayı olan, Birinci Dünya Savaşı'nın ilk yılının ilk Noel'inde cephede olan Fransız, İrlandalı ve Alman askerlerin bir gecelik ateşkes yapıp noel kutlaması yaptığı günü anlatan film.

Askerler birlikte dost gibi, ellerinde ne varsa bir diğeriyle paylaşarak, hep birlikte şarkı söylerek ve hatta adreslerini değiş-tokuş edip savaş sonrası için buluşma sözü verdikleri, özellikle de bir gün önceki savaş ortamı düşünüldüğünde, bu insanların yaşadıkları efsanevi geceyi izliyoruz.

Savaş filmlerini sevmeyen ben, özellikle de böyle bir olayı öğrenmiş olmanın ruh haliyle filmi beğendim. 

5 Kasım 2011 Cumartesi

Margin Call (2011)

Filmin konusunu ve "margin"in finanstaki anlamını bilmeden izlemeye başlayınca ilk dakikalarda ne olabilir başlarına gelen bu önemli şey diye heyecan yaratan filmde, bir şirketteki en acemi çalışandan en tepedekine nasıl düşünürü genelleme ile de olsa izleyiciye güzelce sunuyor. Ayrıca çok hızlı büyüyen bir şirketi ve iş hayatını anlatım açısından da filmin senaryosu güzel.

Başta merakla ne olacağını düşündüren film, konusunun aslında 2008 ABD krizinden esinlenildiğini farkedince çok fazla heyecan bırakmıyor olsa da, oyuncularıyla (Zachary Quinto, Stanley Tucci, Jeremy Irons, Demi Moore ve Kevin Spacey) ilgi çekerek izletiyor. Filmle ilgili tek sevmediğim şey, sonunun pat diye bitmesiydi. Son söz olarak filmin yönetmeni ve senaryo yazarı olan J.C. Chandor'un gelecek filmlerini takip etmek etmek güzel olabilir :).

not: Bir de filmde -yanılmıyorsam- tepedeki adamlarda(Jeremy Irons, Simon Baker) aynı sarı yüzükten vardı, sonradan izleyip dikkat eden olursa bilgilendirilmek güzel olur :)

Bu da filmin en popüler alıntısı: "There are three ways to make a living in this business: be first, be smarter, or cheat."

2 Kasım 2011 Çarşamba

Fırında Beşamel Soslu Karnabahar

Malzemeler:
*1 adet büyük boy karnabahar
*4 çorba Kaşığı un
*3 çorba kaşığı tereyağı
*4 su bardağı süt
*2 su bardağı kaşar peyniri rendesi


Karnabaharı küçük parçalara bölüp yıkadıktan sonra, az suda haşlayın. Su kaynamaya başladıktan sonra 10-15 dk suda tutup çok yumuşamadan almak yeterli olacaktır.

Karnabaharlar haşlanırken, beşamel sosu hazırlamak için tereyağını eritin, üzerine un ekleyip pembeleşinceye kadar kavurun, sonra üzerine sütü ilave edin ve karıştırarak pişirin. Bu arada fırını 180'C'ye ayarlayın. En son krema haline gelmiş karışıma kaşar ve tuz ekleyip karıştırın.

Sonra haşlanan karnabaharları yağlanmış tepsiye dizip, üzerine tuz, karabiber ve kırmızı biber ekleyin ve beşamel sosu üzerine eşit olarak yayın, en üste de kalan kaşar rendesini dökün. Isınmış fırına üst tarafa yakın olacak şekilde koyun, kaşarlar kızarınca çıkarıp servis edin.

8 Women (2002)


Büyük görkemli bir ev, o evde bulunan 8 kadın ve üst kattaki kapısı kilitli yatak odasında yatan ölü bir erkek... Kadınların cinayeti çözmeyi çalışırken başlarına gelen komik olayları müzikal film olarak izliyoruz. Filmin sonu ise izleyiciyi şaşırtan cinsten. Ancak filmin az sahnede geçmesi, ana karakterler dışında başka oyuncu olmaması, film olunca dikkat dağınıklığına yol açıyor, filmden daha iyisi tiyatroda müzikal olarak izlemek olur gibi geliyor. Denk gelen kaçırmasın, hikaye güzel :)