30 Ağustos 2010 Pazartesi

Eyyvah Eyvah (2010)

Ne çok film var izlenmeyi bekleyen, bir yandan da yenilerini çekip duruyorlar, Eyyvah Eyvah da bu bekleyen filmlerden biriydi... Şu film izleme azmini kitap okuma konusunda da gerçekleştirsem daha mutlu olacağım, ama ne yazık ki kitabı çoğu zaman araç içinde giderken ve deniz kenarında okuyorum.

Film, Çanakkale'nin bir köyünde dedesi ve ninesiyle birlikte yaşayan saf ama bilgili klarnet ustası gencin(Hüseyin), babasını bulmak üzere İstanbul'a gitmesiyle başına gelenleri anlatıyor. Hüseyin'i Ata Demirer, İstanbul'da tanıştığı şarkıcı Firuzan'ı Demet Akbağ canlandırıyor. Konu sıradan, süprizsiz; ancak oyunculuklar, olaylar ve replikler öyle başarılı öyle samimi ki, konu bile sıradan gelmiyor :) Gülmek garanti, hatta sonradan filmdeki esprileri hatırlayıp tekrar gülme ihtimali de var. Bir tek filmin başlarında Trakya ağzı olacak diye sürekli "be ya" demelerine biraz takıldım, ama sanırım yerelde bu kadar kullanıyorlar ki böyle yapmışlar dedim. 21 Ocak'ta devam filmi geliyor, eminim o da en az bunun kadar başarılı olacaktır.

Ata Demirer'in yazdığı filmi Döngel Kârhanesi'nin yönetmeni Hakan Algül çekmiş. Filmin müzikleri ise Fahir Atakoğlu'ndan. Şovlarına hep güldüğüm Ata Demirer, oyunculuğunu hep beğendiğim Demet Akbağ ile birlikte müthiş bir performans gösteriyor. Bir de bu filmle daha bir farkettim ki Türk filmleri komediyse bunu duygusallıkla veriyor-ya da vermeye çalışıyor- ki bu film bunu çok iyi başarmış.

****Buradan sonrası filmle ilgili bilgi içerir****

Filmde hoşuma giden bir sahnede, yaptığın işi en iyi şekilde yapmanın insanı ne kadar yükselteceğini gösteriyor, filmde mesaj da yok değil :D . Klarnetçisi son anda ekipten ayrılınca Hüseyin Firuzan'ın ekibine dahil olur, fakat prova edilen şarkıların birini Firuzan söyleyememektedir. Hüseyin Firuzan'ın sesini analiz eder, alto olduğunu ve La'dan şarkıya girilmesi gerektiğini söyleyerek sorunu çözer, orada belki yıllardır aynı ekipte bulunan ve işi müzik olan insanlar değil de Hüseyin'in bunu farketmesi, onun Firuzan'ın gözündeki değerini bir kez daha artırır ve sahnede mikrofonu ona verecek kadar güvenini kazandırır.
Biraz karamizah da var: Hüseyin'e annesinin nasıl öldüğüne cevabı olan "Katır tepti"

28 Ağustos 2010 Cumartesi

Vişne Reçelli ve Yaban Mersinli Güllaç

 Malzemeler:

*2 kilo süt
*600 gr şeker
*1 paket güllaç yaprağı (genelde içinde 10 tane oluyor)
*1 su bardağı ince dövülmüş ceviz
*1 kase vişne reçeli
*Yarım kase kurutulmuş yaban mersini
*Gülsuyu
*Süslemek için vişne kompostosu
Önce şeker süte katılıp kaynama sıcaklığına yakın dereceye gelene kadar ısıtılır. Sonra borcama dizilen tek tek konan güllaç yaprakları sütle ıslatılır, 5.yaprağı da ıslattıktan sonra ceviz tozu, yaban mersini ve vişne reçeli serpiştirilir. (Reçel sevmeyen olduğu için bir kısmını sadece cevizli yaptım.) Kalan yapraklar da konup sütle ıslatıldıktan sonra süsleme kısmına geçilir. Elimizde vişne kompostosu olduğundan onu kullandım, siz reçelle ya da yaban mersiniyle de süsleyebilirsiniz.

Abimm (2009)

Film, babasını ölü kabul adamın (Mustafa Üstündağ), babasının gerçekten ölümüyle, miras hevesine kapılıp cenazeye gitmesi ve "başına kalan" mirasıyla macerasını anlatıyor.

Levent Üzümcü'nün oyunculuğu sayesinde izlenebilir olan gereksiz bir türk filmi. Evde oturup televizyondaki saçma dizilere bakmaktansa izlemesi eğlenceli olabilen, trajikomikliği nedeniyle güldüren film. Ayrıca iddiali komedi filmleri kadar gülme ihtimaliniz de yüksek.

25 Ağustos 2010 Çarşamba

World's Greatest Dad (2009)

Lance Clayton(Robin Williams) lisede edebiyat öğretmenidir, aynı okuldaki asosyal ve sorunlu genç Kyle'ın babasıdır. Bilgisayar bağımlısı Kyle ilginç bir şekilde hayatını kaybeder, bunun açıklanmasından utanan babası ise oğlunun ölümüne intihar süsü verir ve oğlunun ağzından bir intihar notu yazar.
Filmin kopuş noktası olan ölüm ile bu ne saçma film, ne diye çekmişler ki hissi uyandıran, hatta akıldan hiç bir mesajı yok bu filmin düşüncesi geçirten film. Ancak sonradan farkediliyor ki durum farklı, film insanların fikrini değiştirmenin aslında ne kadar kolay olduğunu gösteriyor karamizah içinde. İnsanların nasıl sürü psikolojiyle hareket ettiği ve nefret ettiği dalga geçtiği insanı (tamam biraz abartılı ama) ilah haline getirdikleri

Robin Williams güzel bir oyunculuk sergiliyor ve şu sözlerle final yapıyor: "The worst thing in life is ending up with people who make you feel all alone." (Hayatta insanın başına gelebilecek en kötü şey, kendisini yapayalnız hissetmesine neden olan insanlarla yaşamasıdır.)

Ancak sonra gelen David Bowie'nin seslendirdiği "Under Pressure" şarkısı eşliğinde gelen sahneye anlam veremedim, sonra normal bir son ile bitti. Parçanın bir videosu aşağıda (facebook'tan okuyanların izlemek için metnin orjinal haline yani bloga gelmeleri gerekiyor)



Hikaye ilginç, verdiği mesajlar güzel... Kısa süreli(99dk) güzel film arayanlara tavsiye edilir.

Başka güzel Robin Williams filmleri: Dead Poets Society* (1989), Mrs. Doubtfire (1993), Jumanji* (1995), Flubber* (1997), Good Will Hunting* (1997), şu an hatırlamasam da Patch Adams (1998), pek savaş dönemi filmi sevmesem de Jakob the Liar (1999), Artificial Intelligence (2001), kötü adam rolü canlandırdığından biraz sinir olduğum One Hour Photo (2002), bir Christopher Nolan filmi olan Insomnia (2002), License to Wed (2007).

* en beğendiklerim

22 Ağustos 2010 Pazar

Gangs of New York (2002)

Ne film çekse izlenecek bir yönetmen olduğunu düşünmeme az bir zaman kaldığını hissettiğim Martin Scorsese'nin Leonardo Di Caprio'ya başrol oynattığı New York Çeteleri filmini sonunda izledim. Yönetmen hakkında karar verememe sebebim bu filmde eksik bir şeyler var, ama 2,5 saatten fazla sürmesine rağmen sıkmadan izledim, baeğendim. Ayrıca Nine'daki performansına bayıldığım Daniel Day-Lewis'de burada kötü adam rolünde. Bir de başrol kadın oyuncu rolünde her zamanki komedi filmlerinin aksine bir rolde, Cameron Diaz var ve o da çok başarılı.

Film, 1800'li yılların New York'unda İrlandalı ve İtalyan göçmenlerin şehrin kontrolünü ele geçirmek için oluşturduğu sokak çetelerinin dönemini anlatan aynı adlı romandan uyarlanmış. En çok dikkatimi çeken en ağır kanlı bıçaklı sahnede bile ilginç bir mizah olmasıydı.

Scorsese'den izlenecekler: Shutter Island (2010), The Aviator (2004), Bringing Out The Dead(1999), Goodfellas (1990), The Color of Money (1986), The King of Comedy (1982).. The Departed (2006)'a da yanlış hatırlamıyorsam bayılmıştım :)

20 Ağustos 2010 Cuma

Angels & Demons (2009)

Dan Brown'un uzun dönem en çok satan listesinden düşmeyen kitaplarından olan Melekler ve Şeytanlar'ın film uyarlamasını sonunda izleyebildim. Bir önceki uyarlama The Da Vinci Code (2006)filmini sanırım daha çok beğenmiştim. Bu kitap ise serideki en sevdiğimdi yanılmıyorsam ve kitabı okuyalı 5-6 sene önce olduğu için ne olacağını bilmeden izledim. Hatırladığım kadarıyla kitapta nasıl bu kadar düşünmüş de yazmış dedirten ayrıntılar filmde olsa bile çok hızlı geçtiği için o kadar dikkat çekmiyordu, ancak yine de kitaptaki kadar olmasa da filmin ortasından sonra oldukça heyecanlı gidiyor.Oyuncular karakterlerle uyumluydu. Çekimler Vatikan'ın izin vermemesi sonucu kopya olmasına rağmen etkileyici mekanlarda geçiyor. Filmi Akıl Oyunları'nın yönetmeni Ron Howard yönetmiş.

17 Ağustos 2010 Salı

A Serious Man (2009)

İki çocuğu ve karısıyla geniş bahçeli bir evde yaşayan yahudi bir profesörün tanıdığı herkesten kazık yemesiyle kabusa dönen hayatını konu alıyor film. Filmin görüntüleri mükemmeldi, belki yüksek çözünürlüklü formatta izlediğimden daha fazla etkilenmiş olabilirim, ama çekimler, mekanların renkleri, mekandakilerin uyumu, hatta bir kitabın ya da ayakkabının duruşu bile ilgi çekiciydi. Ancak konu o kadar ilgimi çekmedi, zaten sürekli İbranice olduğunu tahmin ettiğim(ya da Tevrat'ta geçen) anlamadığım şeyler söyleyip durdular, belki türkçe altyazıyla izlesem onları anlayabileceğim bir şekilde çevirmiş olurlardı :) Gene de sırf görüntüleri için bile olsa-ki bundan fazlası var- izlemeye değer bir Coen kardeşler filmiydi. Birden bitmesi ise garip oldu, film boyunca birkaç kez çalan Jefferson Airplane'nin Somebody to Love parçasıyla bitmesi ise güzel...
Ayrıca itiraf etmeliyim, bunu Tom Ford'un A Single Man filmi olduğunu düşünerek izledim, sanırım gözlüklerden ve film isimlerindeki benzerlikten kaynaklandı bu durum.

12 Ağustos 2010 Perşembe

Birden fazla film

Yolculukta 7 film gösterildi hepsini yarım yamalak izlediysemde genel bir fikrim oluştu:

Twilight (2008): Kitaplarına ve doğal olarakta filmlerine aşırı önyargılı yaklaşmakla ayıp ettiğime karar verdim, izlenebilir bir vampir filmi keşfettim.

The Day the Earth Stood Still (2008): Yolda en beğendiğim film oldu, konusu gezegenler arası barış sağlamak için gelen iki uzaylının Washington D.C'ye gelmesiyle başlayan olayları içeriyor. Keanu Reeves uzaylı başrolünde, The Karate Kid'in yıldızı Will Smith'in oğlu Jaden bu filmde Jennifer Connelly'nin üvey oğlu rolünde, ayrıca Prison Break'in iğrenç karakteri T-bag (Robert Knepper) burada da var. Ancak ne yazık ki filmin tamamını izleyemeyip uyuya kaldım, filmin 1951 versiyonu varmış onu daha çok merak ettim.

500 Days of Summer (2009): Zaten çok beğendiğim bir filmdi, linkten yorumlara ulaşılabilir :)

Big Momma's House (2000): Bir ajanın şişman kadın kılığına girerek, gözetlemesi gereken bir eve yardımcı olarak çalışmaya başlasının komik şekilde anlatıldığı, lambur lumbur komedi filmi.

Bunların dışında tamamını izleyemediğim,
Tom Cruise'lu gerçek olaylara bağlı yazılmış Hitler dönemi filmi Valkyrie (2008),

mutlaka izlemek istediğim ünlü dolu Coen kardeşler yapımı Burn After Reading (2008),

bir de izlediğim kadarıyla(her ne kadar boşluklar varsa da) çarpıcı bulduğum The Day After Tomorrow (2004) vardı.

8 Ağustos 2010 Pazar

Inception (2010)

Konusu rüyalar alemine girerek insanların fikirlerini çalmak ya da değiştirmesi zor fikirlerini değiştirmek olan filmi yüksek imdb notu(şimdiye kadar 134,533 kişi oylamış, notu 9.2/10) ve haftalardır hakkında yazılıp çizilmesinden ötürü büyük bir heyecanla ve beni çok etkileyeceğini düşünerek izlemeye gittim. Belki Fringe, Flashforward gibi dizilerin her bölümünde şaşırtıcılığının ve heyecanının filmleri geçmesinden, belki de büyük umutlar beslediğimden film beni etkilemedi. Ancak gene de filmin yönetmeni Christopher Nolan'ın yaptığı filmlerin (The Dark Knight, The Prestige, Batman Begins, Insomnia, Memento) efsanevi olduğunu unutmamak gerek :) Özellikle bayıldığım biri olmadıysa da oyunculuklar da başarılıydı. Son söz bu kadar umutla gitmesem filmi daha çok beğenirdim.

The Score (2001)


Dünyanın bir çok yerinde büyük hırsızlıklar yaparak asıl gelirini kazanan dahiyane bir adam (Robert De Niro), artık yerleşik düzene geçmek için son bir işe bulaşır. Bu işinde ona yeniyetme başka bir hırsız (Edward Norton)yardım edecektir. İşi bulan büyük patron rolünde ise ölümününden önceki son oyunculuğuyla-neredeyse 200 kiloluk haliyle- Marlon Brando var.

Konu sıradan, hırsızlığı planlama ve uygulama sahneleri pek ilginç ve heyecanlı değil; ama özellikle Robert De Niro'nun oyunculuğu için izlemesi zevkli bir film. Edward Norton'u da bu filmde sevdim(o ne güzel spastik takliti yapmaktır öyle), o nedenle filmin senaryosu ne kadar bayık olsa da filmi izlediğime sevindim.
Yönetmen Frank Oz ise çok beğendiğim Death at a Funeral (2007) filmini de çekmiş.

7 Ağustos 2010 Cumartesi

The Karate Kid (2010)

Jackie Chan'in son filmi Karateci Çocuk, ismi gibi sadece karate içeren bir film değil. Başta öyle düşünüp izlememek için epey direttim, ama sonunda ikna edildim ve filmi izledim. Konulu olması, aralara sıkışmış esprili sahneler ve müzikleri filmi sevdiriyor. Film Sean Paul, Akon, RHCP gibi popüler isimlerin şarkılarıyla süslü.
Film aklıma önce çocukluğumdaki rep provalarını, peşinden de kung-fu ya da karate fimi izleyip nasıl yaparımın hayallerini kurduğumu aklıma getirdi :) Böylece hatırladım ki bu tarz filmleri küçükken izlemişim :)

4 Ağustos 2010 Çarşamba

Yahşi Batı (2010)

Gora'yı izlemiştim ama pek bir önemi olmamıştı benim için, o nedenle Arog'u izlemedim. Yahşi Batı'yı çıktığı günden beri izlemek istemiştim ama kısmet olmadı(mesela ilk gün yer bulamamıştık). Neyse nihayet Cem Yılmaz'ın son filmini izleyebildim.
İnce espriler, güzel oyunculuklar, güzel kostümler... Eğlenceli vakit geçirmek için birden fazla kere bile izlenebilir :)