13 Eylül 2017 Çarşamba

11 günde tek başına gezilen 5 Kuzey Avrupa ülkesi- 3. gün Kopenhag

3. günün sabahında İsveç'i Danimarka'ya bağlayan Öresund köprüsünden trenle Kopenhag'a geçtim. Kopenhag'dan ayrılışım bir sonraki günün sabahı 6'sındaki uçakla olacaktı yani bu şehre 24 saatten az vaktim vardı!


Merkez tren istasyonunda indikten sonra ilk olarak koca çantayla şehri gezemeyeceğim için tren garının alt katında bir kilitli dolap kiraladım. Burada makinalar eski olduğu ve sadece demir danimarka kronları geçiyor, oradaki görevliden kağıt parayı demire çevirtip kullanabilirsiniz. Görevli dediysem onlar da büyük bagajlardan sorumlu, çünkü büyük bagajlar için büyük dolapları yok. Yanılmıyorsam Amsterdam'daki dolaplarda hep kart geçiyordu hem de her büyüklükte dolap vardı. Danimarka'da bazı konularda biraz geri kalınmıştı bu da onlardan biri, diğeri de kokan trenleri ve bozuk WiFi'ları diye notlarımın arasına almışım :)


Çantadan kurtulunca gar çıkışında biraz ilerde köşedeki kocaman turist infoya gidip ne kadar zamanımın olduğunu ve listemdeki yerleri gösterip neler yapabileceğimi sordum. Bana bu kadar zamanda sadece şehir içindeki yerleri gezebileceğimi söyleyip bilgi verdiler ve 24 saatlik Copenhagen kartı önerdiler. Bu kartla hem pek çok müze ve eğlence yerine ücretsiz girilebiliyor hem de toplu taşıma ücretsiz. Sonra ben Şekspir'in Hamlet'inin geçtiği kale olarak bilinen Kronborg ve yaşayan bir modern sanat müzesi olan Louisana'yı da görmek istediğimi söyleyince o iki yer ve şehir içindeki şatoların sadece bahçelerine gitmem üzerine orta yolu bulduk :)


Tekrar trene atlayıp Kronborg'e doğru yola koyuldum, trenle yol yaklaşık 40dk sürüyor. Şatoya gezmeye gelen isteyen herkesi belli turlarla gezdirip bilgi veriyorlar. Ben de bilgi masasından dendiği gibi şato ortasındaki boş alandaki gruba katılıp gezmeye başladım. İlginç bir şekilde anlatılan hikayeler ve anlatış tarzı sanki o zamanlar oradaymış hissi verecek şekildeydi. Tabi sonradan anlaşıldı(anladılar ve beni gönderdiler) ki ben yanlış gruba katılıp Almanya'dan gelen öğrenci grubuna katılmışım ve onların özel turuna katılmak yasakmış :(. Neyse öğrendiğim kardır diye kendimi avutup turun ortasında diğer ufak turu yakalayıp onlarla devam edip daha sade bir anlatımla kale gezisini tamamladım. Böyle grup bulursanız çaktırmadan kulak kabartıp dinlemek lazım :). Şato görsel olarak gezilen süslü saraylar gibi değil ama bulunduğu konumu çevresinin denizle çevrili olması yüksek duvarlarıyla çok ihtişamlı değişik hissettiriyor. Benim gibi tek günde gidince yorgunluğuna çok değiyor diyemeyeceğim ama şehre gidildiğinde bir yarım günü kuzey tarafına ayırmak lazım.





Şatodan ayrılınca tekrar trene binip buradan daha güneydeki Louisiana sanat müzesine gitmek üzere yola çıktım, orası tren durağından biraz uzaktaydı gidiş yolu sevimli evler ve sokaklar sebebiyle yorucu gelmedi, yaşanılası sokaklardan fotoğraflar paylaşayım biraz da..


Louisiana sanat müzesi, müze olmasının dışında yaşayan bir yer üyelik sistemi ile gelip burada zaman geçiriyorlar. Restoranı, heykellerle süslü çimleri ve  muhtemelen yazın da denizi kullanılıyor. Ben de müze ve bahçesinde 3 saate yakın zaman geçirmiştim.






Müzeden merkeze döndüğümde İsveç'te okuyan ve oradan gelecek olan arkadaşımla buluşmamıza 2 saat vardı, bu 2 saatte de yıldız şeklinde toprağın üstünde bulunan kale Kastellet, ufak ve değişik görünen bir kilise, denizkızı heykeli olan ama heykeli farketmediğim limandan geçip, etrafı gezinerek Nyhavn'a ulaştım.

İtiraf etmeliyim Loisiana sonrası benim için bir "Kopenhag'a bir daha ne zaman gelirim gezineyim bakalım beğenecek miyim" şeklinde yorgunlukla gelen acılı bir geziş oldu, ama gördüklerimi beğendiğim için  pişman değilim. Sadece en azından ayarlayıp bir gece kalabilirmişim.

Nyhavn'a vardığımda sokak çalgıcıları eşliğinde gün batımı yaklaşıyordu, tüm günün aklımda bıraktığı ise bu şehir çok güzel tekrar gitmeliyim oldu :)
  






Arkadaşımla buluşup biraz daha etrafta gezindikten sonra Tivoli bahçelerine girdik, burası içerisinde restoranların ve eğlence merkezlerinin olduğu kocaman alana yayılı bir lunapark. Kopenhag'da görmek isteyip göremediğim, çünkü arayarak bulamadığım yer Christiana oldu, tabii sanıyorum ki geceye kalacağından o saatte bulmadığımız da iyi oldu. Bu kadar yorulmaya normalde hemen garın yakınında bir CS ev partisine gitmek de planımdaydı ama ilave edemedim, normalde planım gece biraz gidip orada sohbet muhabbet azıcık da dinlenip öyle havaalanına geçmekti. enerji o kadar sıfırlara yaklaştı ki kendime güvenemeyip gece 1 treniyle havaalanına uyumak üzere gitmeye karar verdim.






Artık havalimanına geldiğimdeyse yorgunluktan bitmiştim ve kendime uyuyacak yer bulma çabasına giriştim. Gece uçuş olmadığı için havalimanına giriş kısmında bekleme yapılabiliyordu, orada nispeten güvenli görünen boş koltukları seçtim kendime, 4-5 saati orada geçirecektim ve biraz kestirdim. Uyur gibi yapıp selfie örneği de fotoğraftaki gibi :D.

Sabah olunca yeni bir şehir (hatta yeni bir ülke) daha görecektim. Bir sonraki gün için ipucu verirsem de bir günde 3 ülkede bulunmayı içermekte!

Gün gün anlattığım Kuzey Avrupa gezimin ilk günü ve ikinci günü için linkleri tıklayabilirsiniz.

Hiç yorum yok: