İlk 15 dk'sını facebook'ta beşikten mezara bir aşk hikayesi diye izlemiştim, defalarca izlenebilecek kadar güzel yapmışlar ve filmin başarısını da bu kısım sağlamış. Çocukluk arkadaşlarının evlenmeleri, döküntü halinde görünen evi hayallerinin evine dönüştürüşleri duvarları boyamaları, resimler çizmeleri, izlemek lazım...
Devamında eşini kaybeden yaşlı adamın, çocukluk hayallerinin son kısmını gerçekleştirmek amacıyla evini uçurmasıyla macera kısmı başlıyor. Güney Amerika'ya (Ellie'nin küçük bir kızken "It's like America, but south" deyişi acaip tatlıydı) Cennet şelalesine gitmek üzere yola çıkan yaşlı adam, yalnız olmadığının, 8 yaşındaki doğa kaşifi çocuğun da yanında olduğunu farkına varıyor.
Müzikleriyle etkileyici hale gelen bu sevimli filmin, yazarları Amerikalı olsa da neden Fransızca bir kitaptan yola çıktığını ise anlayamadım. Avrupada geçen genelde savaş konulu Hollywood filmleri İngilizce oluyor, onu biraz kabullensem de bunun Fransız yanını bulamadım...
Filmin anlatmak istediği hayat bir macera, hep öyle bakmalısın; ama bazen çıkan zorluklar bu macerada başarma isteğini köreltebilir, seni yıldırabilir. Böyle durumlarda başka insanların desteğiyle maceraya devam edersin, o yüzden çevrendekilerin değerini bil. Burada da adamı başta karısı sonra da küçük çocuk maceraya atmada itici rolü üstleniyor.
Müzikleriyle etkileyici hale gelen bu sevimli filmin, yazarları Amerikalı olsa da neden Fransızca bir kitaptan yola çıktığını ise anlayamadım. Avrupada geçen genelde savaş konulu Hollywood filmleri İngilizce oluyor, onu biraz kabullensem de bunun Fransız yanını bulamadım...
Filmin anlatmak istediği hayat bir macera, hep öyle bakmalısın; ama bazen çıkan zorluklar bu macerada başarma isteğini köreltebilir, seni yıldırabilir. Böyle durumlarda başka insanların desteğiyle maceraya devam edersin, o yüzden çevrendekilerin değerini bil. Burada da adamı başta karısı sonra da küçük çocuk maceraya atmada itici rolü üstleniyor.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder