14 Şubat 2010 Pazar

Up in the Air (2009)

İnsancıl ve değişimi sevmeyen birisi için dünyanın en kötü, en zor işiyken; bir yere sabit yaşamayı sevmeyen tüm hayatını bir sırt çantasına sığdırabilen, bir yere giderken yanında götürmek isteyeceği insan olmayan biri içinse dünyanın en güzel işi sayılabilen bir iş onunki... ABD'nin dört bir köşesine gidip kovulan insanlara kovulduklarını, kovuldun demeden anlatmayı gerektiriyor onun işi. Bu işi yaparken sürekli uçuyor yılın 270 gününü havada geçiriyor ve yılda sadece 43 gününü evde geçiyor. Eh böyle bir işte başarılı birinin de evlilik fikrine karşı olduğu evliliği gereksiz göreceği de aşikar. İşte bu rolde oynuyor George Clooney Mr. Bingham rolünde...

****Buradan sonrası filmle ilgili bilgi içerir****Birden aynı işe yeni mezun 23 yaşında bir kız alınıyor(bir anda eyvah adamın işini elinden alacak düşüncesi geçiyor akıllardan), bu kızın teorisi her şehre tek tek gidip yüzyüze insanları kovmak yerine, önemli olan kelimeler olduğuna göre, görüntülü konuşmayla da halledilebilir bu iş; o kadar para ve zaman harcamaya gerek yok. Bir süre Mr. Bingham ile çaylak kızımız beraber işlerini icra etmeye gidiyorlar, burada tecrübeli bay Bingham'ın kızımızı eğitmesini çok sevdim, gerek kovmada gerek uçmada. Mesela havalanında zaman kazanmak için yapılması gerekenler: kabine alınabilecek bagajla seyahat etmek için havaalanında bagaj değiştirtmesi, kontrolden geçerken Asyalıların olduğu sıraları tercih etmenin zaman kazanmak açısından en iyisi olduğu gibi gerekli ufak şeyler :). Neyse beraber çalıştıkları kovma işlerinden bir süre sonra patronları tarafından geri çağrılırlar; çünkü artık on-line olarak kovacaklardır.
Tabi işler böyle yürümüyor, insanlar belli bir yaşa gelmiş ve kovmaya yanına kadar gelmiş birinin kendilerine daha çok değer verdiğini ve belki de daha çok kovmaya hakkı varmış gibi düşünüyor bu nedenle daha zor depresyona giriyor, intihar ediyor vs. Gerçi filmde intihar eden kadını yüzyüze kovmuştu çaylak kızımız; o nedenle burada film başarısız oluyor ya neyse, filmin geneli güzel, belki de filmin senaryosunu oluşturan kitap güzeldir bilemiyorum tabi okumadan...
Hikayemizde karizmatik ve işinde harikalar yaratan adamımız Mr. Bingham gittiği şehirlerin birinde kaldığı otelde tanıştığı, gittikçe daha çok hoşlandığı kadını(Vera Farmiga) kardeşinin düğününe götürüyor ve sonradan kadına daha çok bağlanıyor o kadar ki yılda 43 gün kaldığı evinin anahtarını bile veriyor. Sonra bir seminerin ortasında semineri bırakıp uçağa atlayıp onu görmeye Chicago'ya gidiyor ve görüyor ki kadın evli ve iki çocuğu var. Kadının gözünde adam sadece bir kaçış, bir ara, değişiklik... Adam doğal olarak yıkılıyor ne yapacağını bilemiyor, bari iyilik yapayım diyor çaylak kızımızın başka bir işe girmesi için ona referans oluyor, böyle havada başlayan film havada bitiyor; ama güzel vakit geçirtiyor.

Ayrıca filmdeki 34 yaşındaki kadının 23'lük çaylağımıza doğru erkek tanımını sorup, sonra kendi yaş grubundakilerin ne düşündüğü anlattığı kısmı sevdim. Favori kovma yöntemi ise kovulacak adamın özgeçmişine bakıp yan dal olarak, Fransız yemek pişirme sanatını seçtiğini görüp, tekrar bu alana yani hayallerinin mesleğine dönebileceğini söyleyerek kovulan adama umut vermesi oldu.
Böyle havada ve mutsuz bitmesi nedeniyle ben kendi sonumu kendim kurdum: kadın aslında mutsuz olan evliliğini bitirir ve yeni aşkıyla ikinci baharını yaşamaya başlar, böyle olunca bir romantik komedi. Tekrar dikkatimi çekiyor ki gene bir orta yaş romantik komedisi. Filmin adıysa bence çok orjinal olmuş :)

Hiç yorum yok: